Yozgat Belediyesi ile Yozgat İl Müftülüğü işbirliğinde düzenlenen  sohbet programı gerçekleştirildi.
Yozgat İl Müftü Yardımcısı Aybala Tuğba Uzuner’in konuşmacı olarak katıldığı programda  Müslüman'ın Görev ve Sorumlulukları" konulu sohbet düzenlendi.
Kadınların yoğun ilgi gösterdiği programda İl Müftü Yardımcısı Uzuner, hoş sohbetiyle kadınları bilgilendirdi.
Müftü Yardımcısı Uzuner,  insanların bir imtihan dünyasında yaşadıklarına vurgu yaparak “Bir kul olarak öncelikle kendi imtihanımızda başarılı olmakla mükellefiz. Dünya ve âhirette huzura kavuşmak için sorumluluk bilinciyle hareket etmek mecburiyetindeyiz. Kendimize, Rabbimize ve çevremize karşı görevlerimizi yerine getirmek zorundayız. 
Sorumluluk sahibi kişi, her daim görev bilinciyle yaşar. Hayata, olaylara ve kâinata ibret nazarıyla bakar. Bu dünyada başıboş bırakılmadığını; her bir nimetin, her bir sözünün, her bir işinin bir gün hesabının sorulacağını gayet iyi bilir. Sorumluluk duygusu taşıyan kimse, hayatının her alanında samimiyet ve dürüstlüğü, ahlak ve fazileti kuşanır. Yalan, iftira, hile, aldatma gibi türlü kötülüklerle kendisine ve çevresine zarar vermez.
Sorumluluklarının farkında olan kişi, Rabbimizin, “Sakın kendinizi kusursuz görmeye kalkışmayın! Çünkü Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.”[4] âyeti gereği kendisini hatasız görerek kibre kapılmaz. Öncelikle kendi kusurlarını gidermek için gayret eder. Kendi muhasebesini yapmayı bırakıp başkalarının günahını diline dolamaz. Kendi hatalarını gizlerken başkalarını hedef haline getirmez. “Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse, Allah da dünya ve âhirette onun ayıplarını örter.”[5] hadis-i şerifini asla göz ardı edemez. Sorumluluk şuuru bulunan bir mümin, bilir ki; kendisine düşen, İslam’ın sınırlarına riayet ederek yaşamaktır. Helal haram duyarlılığına sahip olmaktır. Her bir yanlış adımı için samimiyet ve nedametle tövbe kapısına yönelmektir. Bile bile günahta ısrar etmemektir” dedi.
Müftü Yardımcısı Uzuner sohbetinde şu bilgilere yer verdi:
“Fıtrat dini olan İslâm, insanı sorumlu bir varlık olarak kabul ederken öncelikle ona yerine getirmesi gereken görevlerin bildirilmesini zorunlu görmüş ve bunun mümkün olmadığı durumlarda insanlardan sorumluluğu kaldırmıştır. “Her nefis, kazandığına (amellerine) karşılık bir rehindir.”  buyurarak kullarına ‘sorumlu’ olduklarını hatırlatan Allah Teâlâ (cc), dinini, beklentilerini, emir ve yasaklarını bildiren bir peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyeceğini bildirmiştir. Çünkü bilgi sorumluluk gerektirir, bilmeyenin sorumluluğu yalnızca kendisine verilen imkânlar ölçüsünde araştırıp öğrenmektir. Bilginin varlığı ise akılla olur. Bu nedenle, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Üç grup insandan sorumluluk kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, buluğa erinceye kadar çocuktan ve aklı başına gelinceye kadar delirenden.”  Nebevî ahlâkla yetişen sahâbenin de uygulamalarında bu prensibi gözettiği görülmektedir. Nitekim Hz. Ömer’in (sas) halifeliği zamanında Şam’da bir kimse zina ettiğini beyan etmiş ve kendisine bunun haram olduğu bildirilince şaşırmıştı. Bunun üzerine Şam valisi Saîd b. Müseyyeb, Hz. Ömer’e (ra) bu adamın durumunu sormak üzere bir mektup gönderdi. Hz. Ömer, "Eğer Allah’ın (cc) zinayı haram kıldığını bilerek bu suçu işlemişse ona ceza uygulayın, bilmiyorsa haram olduğunu ona bildirin ve suçunu tekrar ederse onu cezalandırın." diye cevap vermişti. Sorumluluk bilincine sahip olan bir mümin, diğer insanlardan farklı olarak, yukarıda bahsedilen tüm görevleri ifa ettiği takdirde vicdanen rahatlamanın yanı sıra, Rabbinin rızasına erişeceğini; aksi hâlde ise huzursuzluğun yanı sıra ihmallerinin dünyevî ve uhrevî neticelerine katlanmak zorunda olduğunu bilir. İnanan insan, inancının gereğini yerine getirmekle ve günü geldiğinde hesap vermekle yükümlü olduğunun bilincindedir. Zira her sorumluluk hesap vermeyi gerektirir. Her insan günü geldiğinde yükümlülüklerini hakkıyla yerine getirip getirmediğinden sorgulanacak, bunun karşılığında mükâfat veya cezayla karşılaşacaktır. Çünkü Allah Teâlâ’nın (cc), “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik." demeleriyle bırakılı vereceklerini mi sandılar?”  âyetinde bildirdiği üzere Müslüman olmak şehâdet getirmekten ibaret değildir. ‘Müslüman’ adını taşımak, dinin gerektirdiği yükümlülüklerin bilincinde olmak suretiyle dille söyleneni kalbe yerleştirmeyi ve bu doğrultuda yaşamayı gerektirir.”
                            SALİH AKGÜL

Editör: Hakimiyet Gazetesi