Hayalleri olmalı insanın.
Olmadan neye yarar.
Hayat denilen şey aslında, bir hayalin peşindeki serüven.
Şairin ayağını kaldırdığı yere basıyoruz tam olarak.
Diyor ya hani:
“Bir de imrenilesi ırmaklar vardır
Dağların arasından, taşların arasından
Derin vadilerden akar dururlar
Sonunda kavuşabilecekleri bir deniz bulurlar
Ya daha büyük bir ırmak ya da deniz olurlar”
Tıpkı Kızılırmak gibi.
Kızıldağ’ın bağrını yararak çıkar yeryüzüne.
Ne yüce dağlar ne hoyrat sivri kayalar engel olamaz, denize koşmanın, ulaşmanın, deniz olmanın hayali peşinde.
Örneğin temmuza aşık sular en yalçın zirvelere konarlar.
Buz olup beklerler.
Bir hayali vardır çünkü.
Kaderi yavaş yavaş süzülmek olsa da toprağa temmuza kavuşmuştur artık.
Örneğin gönülde tomurcuklanır başka bir hayal.
En derinlerde.
Önce gözlerden bırakır kendini toprağa.
Güneş kaldırır gökyüzüne.
Bilim buharlaşma dese de buna, biz biliriz ki bir hayalin yansımasıdır bu.
Gökyüzü taşıyamaz hayalin ağırlığını.
Bırakır onu Aden’e.
Bir kabuğun içerisine sığınır hayal.
Ve bir oluşum başlar.
Gönüldeki sızı, gözden düşen yaştır inci dedikleri.
Hayali olmalı insanın, bir ya da daha çok.
Tıpkı Kızılırmak gibi.
Gözdeki yaş gibi.
Yalçın zirvelerin karı gibi.
Karşısına çıkan engellere aldırmadan, koşmalı.
Katettiği mesafeye aldırmadan.
Aldırmamalı gözden düşerken.
Eriyip giderken…
Kalın sağlıcakla…