Zalime zembille sundular balı, şekeri
Mazlumun hissesine kara katran düştü
Ar perdesi aralandı, modern oldu soyunmak
Hicap elbisesi pazar tezgahına düştü
Kalmadı kimsede izan ve şuur
Şehirlerin üzerine simsiyah bulutlar düştü
Gül bahçelerine baykuşlar tünedi
Hüthüte viraneler düştü
Ulema sustu lâl oldu dilleri
Soytarıya koskoca cihan düştü
Fitne, haram ne varsa gayr-ı meşru
Şimdi meşru hepsi, meşruya saye düştü
Kurt postuna büründü çakal
Av oldu kartal, akbabaların önüne düştü
Sesi en çok çıkanı çıkardılar başköşeye
Hicabından susana köşede kuru minder düştü
Adaletin kılıcı kesmez oldu, köreldi
Yavuz hırsıza koca koca gökdelenler düştü
Ne irfan kaldı ne feraset
Tarumar oldu o mamur şehirler, bitap düştü
Sahi ufuklara ne oldu kayboldu gözden
Feza çöktü sanki paye paye, yıldızlar düştü
Su bulandı, kan sulandı
Mahrem olanlar ışıl ışıl vitrinlere düştü
Kabalık, zorbalık moda oldu
Utanç ve nezaket ummana düştü
Yalan yalan içinde yoğuruldu
Doğrunun hakkına kör zincirler düştü
Bir ömürlük gönül közü: Adı aşk
Tek gecelik küle düştü
Sedeften yeleler ki o bin yıllık küheylanın
Esti Tıhame rüzgârı bir bir toprağa düştü
Ve delindi asemanın bağrı bir kere
Aksa’nın kalbine ateş Müslüman eliyle düştü
Zaman aldı öcünü kul hakkı bilmezden
Son demde ağızdan figan ile ah düştü
Söz kirlendi, öz kurudu, çiçekler baharda soldu
Vah ahvalimizden hisseye bu acı satırlar düştü
Ey Nur dağından esen bad-ı saba, yeniden es ki
Hasretinle gözlerimden iki damla yaş düştü…