Gündem yoğunluğunda dünkü yazım yerine evvelki günkü yazım gazetede yayınlanmış.
Bu ufak aksaklıktan dolağı özür dileriz.
Gazetede yayınlanmayan yazımı gazetenin  internet sitesinde okuyabilirsiniz.
EYT çıkınca bir arkadaşımız ayakları hala yere basmıyor.
Ondan olsa gerek.
Olur böyle şeyler.
Canı sağolsun…
Bugün seçim dair bir yazı yazmayacağım.
Dön dolan aynı tas…
Her düşündüğünü yazamıyorsun.
Bir otokontrol mekanizması devreye giriyor.
Kimse ne dediğini bakmıyor.
Kimse doğruları da bakmıyor.
Söylenen şey bir durumu ya da arıza noktasını işaret ettiğinde konunun muhatapları düşmanca bir hal alıyor.
İlla bir tarafın temsilcisi olarak görülüyor.
Yanlış ama hak vermiyor da değilim.
Gazeteci ya da yazar artık günümüzde bir tarafın sözcüsü durumuna düşmüş.
Ak Partiye yakın gazeteci…
MHP’ye yakın gazeteci…
CHP’ye yakın gazeteci…
Ekranlarda gazetelerde artık bu şekilde.
Ve nedense Ak Partiye yakın bir gazeteci Ak Parti aleyhine bir eleştiri getiremiyor.
Ya da CHP’ye yakın bir gazeteci o kitleye eleştiren bir yazı yazamıyor.
Oysa insan kendine yakın olanın eksiklikleri dile getirmeyi daha çok arzu ediyor.
Bu örneklemenin dışında kalan yazarlar ise neredeyse kendilerine hiçbir şans bulamıyor.
Örneğin bir gün Zafer   Şahin hükümetin bir yanlışını dile getirse…
Örneğin İsmail Saymaz CHP’ye eleştirel baksa sanki doğruya ulaşmada farklı yollar keşfedile bilinir…
Ya da Zafer Şahin bir gün CHP’e için  “ ne kadar güzel yapmışlar” dese ne olur.
“Dönek”…
“Kalemini mi sattın”…
Derler mi?
Bence derler…
Ee o zaman ulusal platformlarda olmayan bir şeyi yerel yayın organları için beklemek ne kadar mantıklı…
ATV’den hükümeti eleştiren bir ses duyamayacağınız gibi, Halk TV’den hükümete övgüler olamayacak.
Bizler doğruya doğru yanlışa, yanlış diyebilen gazetecileri ötekileştirdiğimiz sürece, onlara söyledikleri, yazdıkları yüzünden düşmanca baktığımız sürece bu işte değişmez.
Yukarda verdiğim isimler sadece örnek…
Onlar özelinde ifade etmiyorum.
Popüler isimler olduğunda aklınızda daha iyi şekillensin diye örnekleme yaptım.