“Arkadaş ne çikolataymış” diye insan hem içinden hem de dışından geçirmiyor değil.
Peki siz hala bir Dubai çikolatası yemediniz mi?
Ben yemedim.
Tadını bilmiyorum.
Ama etkisini tahmin edebiliyorum.
Öncelikle bu çikolatanın ne olduğu konusunda biraz bilgi vereyim.
İçi kadayıf ve fıstıktan dışı sert çikolatadan oluşan bir ürün.
İngiliz bir hanımefendinin Dubai de yaşarken aşermesi sonucu ortaya çıkan bir lezzet patlaması…
Çikolatası bürüksel fıstığı Antep, kadayıf nerden bulursan…
Bir baklava yorumu esasında…
İnfluencerlar  reels videolarıyla ramazan reklamları gibi aklımıza sokunca birden yemeyeni aforoz ettikleri popüler kültür ürünü haline dönüştürdüler.
Orijinali çok da ucuz bir şey değil.
Hal böyle olunca her şeyde olduğu gibi bunun çakmalarını da hızlıca üretmeyi başardık.
Bir ileri seviyesi ise evde Dubai çikolatası nasıl yapılır videoları oldu.
Her yerde karşını çıkınca insan merek etmiyor değil.
Bundan dolayı mahalle bakkalınızda bile artık var.
Bizim lise zamanlarında tek dal satılan şu sağlığa zararlı içicek gibi bu çikolata da dilim dilim satılmaya başladı.
İşte tüm dünya da olduğu gibi bizim ülkemizde dönem dönem bir ürün hayatımıza hızlıca girip hızlıca çıkıyor.
Haleyhop…
Stres  bileziği…
Gaffur pijaması…
Bu benzer anlamsız ama yığınları peşinden sürükleyen ürünler.
Nereye gidiyor bu toplum diye ünleyecek değilim.
Nereye gittiğini bazen bilmemek daha iyi.
Biz eskiden buna popüler kültür diyorduk.
Şimdiki adı trend…
Bundan kaçmak neredeyse imkânsız.
Girdap gibi sizi içine çekiyor.
Karşı koymaya çalışsanız da kaçabileceğiniz bir şey değil.
Bunu iyi anlamak iyi okumak lazım.
Zira bunun bu benzeri de linç kültüründe karşımıza çıkmakta.
Aynı platformlar bu iş içinde kullanmakta.
Bu kimi zaman kendi doğal akışında ortaya çıkarken bazen de bu durumu speküle eden trol dediğimiz ve organize bir şekilde hareket eden gurupların eliyle de olabiliyor.
Bizim büyüklerimiz Amerikan filmleri üzerinden oluşturulan popüler kültüre dikkat çekerlerdi.
Biz onların hepsini yedik.
Bir Dubai çikolatasının lafımı olur.  
Sizde karşı koymayın bir tane alın. Yemeyenlerle paylaşın “adam bu muymuş” diyerek sosyalleşmesini tamamlayın.
* * *
İKİ KALAS BİR HEVESİN ÜZERİNE ÇIKTIK
Hafta sonu Ankara da turnemiz vardı.
Anadolu da aralıksız olarak 26 yıldır faaliyet gösteren bir Tiyatronun, yine Anadolu da tiyatronun başkenti olan Ankara da sahne alması bizim için büyük onlar için küçük bir adım olacaktı.
Yıllarca şunu sorguladık kendi çöplüğümüzde öttüğümüz kadar çok horuzun olduğu yerde de var olabilecek miyiz?
Birçok ve farklı tiyatronun olduğu bir şehir bizim sanatımıza nasıl bakacak nasıl reaksiyon gösterecekti.
Ankara seyircisinin oyunumuzu ve anlatmaya çalıştığımız hikayeyi sevdi.
Hatta oyun sonrası tebrik için gelen seyircilerle yaptığımız sohbette Yozgat’ın yerel bir tiyatrosu olduğumuzu inandırmakta zorlandık.
Sevgili Tarık Yılmaz’ın köşe yazasında da ifade ettiği gibi “biz bizdeki potansiyellerin farkında değiliz”  sözü esasında tamda da bunu karşılamakta.
Tarık’a bu vesile ile teşekkür etmek isterim. Hem oyun öncesi desteği hem de yoğun temposuna rağmen ve ailesiyle bilirlikte bizi gurbette yalnız bırakmadığı için…
Aynı zamanda bizi hiç tanımadığı halde destek veren ve oyunumuzu izleyen Yozgat Dernekler Federasyonu Genel başkanı Sayın Selçuk Bağçı’ya da teşekkürlerimi iletiyorum. Rahatsızlığı deneniyle aramızda olamayan ama bir telefonla bize destek olan Keçiören Yozgatlılar dernek başkanı Sayın Aytaç Bingöl’e de…
Televizyon ekranlarında hiç yer almamış adını ilk kez duydukları bir tiyatroya gelerek alkışlarıyla bize destek veren Ankara da ki tiyatro severlere de ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.