Ecdadı nur içinde yatsın lise ve ortaokul öğretmenlerim gezi düzenlemiştiler bizler için. 
O yaşlarda görmüştüm “Ashab-ı Kehf Mağarası’nı, Cennet Cehennem Mağaraları’ nı, Tokat Ballıca Mağarası’nı, Tarihi Sinop Cezaevi’ni, Sinop Kalesi’ ni, Hamsilos Koyu’ nu, Ordu’yu, Ünye’yi” ve güzel anılar kalmıştı biz küçük öğrencilere. 
Ama şimdi düşünüyorum da keşke Yozgat’ın kendi değerlerini tanımaya yönelik de gezilerimiz olsaymış… 
Hiç olmazsa üniversite eğitimi aldığım şehirde farklı farklı şehirlerden gelen arkadaşlarıma daha iyi anlatabilir, daha iyi tanıtabilirmişim memleketimi… 
Ve bizler belki sosyal, kültürel, tarihi değerlerimizi yeterince tanısaydık ve bilse idik sosyal mecrada memleketimiz üzerinden trajikomik espiri yapanlara fırsat vermez malzeme olmazdık ve de şehrimizle daha sağlam bağ kurup dönüp dolaşıp tekrar geldiğimizde daha çok aidiyet hissedebilirdik.

Ara sıra sorguluyorum da, memleketin yeterince sevilmemesini, hak ettiği değeri görmemesini, aidiyet hissedilememesini ve bütün bunların altında yatan muhtemel sebepleri. 
Yeterince tanımamaktan mı acaba diyorum…

Bazen benden yaşça büyük veya küçük, memleketimizin “memleketin birbirinden güzel özelliklerinden bi haber” evlatlarına rastlıyor ve üzülüyorum…
Nasıl bu kadar bi haberler? 
Tamam gidememişler de hiç mi duymamışlar?
Akdağmadeni’nin yemyeşil ormanlarını ve orada yetişen leziz salepleri...
Aydıncık’ın o görkemli ametist taşlarını ve onlara can veren Nimet Hanımı...
Türkiye’nin sayılı kanyonları arasında olan saklı cennet Kazankaya Kanyonu’nu...
Haceş müzesini...
Tropik meyveleri kıskandıran damak çatlatan bağrıbütün kavununu...
Boğazlıyan’ın Bahariye Kaplıcaları’nı, tarihi kalıntı meraklılarının ilgi odağı olmaya müsait Yazıkışla Tapınağı’nı...
Çandır’ın birçok derde deva meşhur gilaburu suyunu...
Çayıralan’da 1550’li yıllarda yapılan Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunca 2005 yılında tescil edilerek koruma altına alınan Çerkez Bey Türbesini,
Çekerek’te rafting yapılabildiğini ve bu rafting parkurunun Dünya’nın İkinci Mükemmeliyet Merkezi Sertifikalı olduğunu, yine dünyanın tek parselde en büyük lavanta adasının da Çekerek’te olduğunu,
Kadışehri’nin ülkemizin en büyük meyve bahçesi olan Kabalı Meyve Bahçesi’ne ev sahipliği yaptığını,
Saraykent’in Yılanboynu Tepesi’ni, şifa kaynağı termal tesisini,
Sarıkaya’nın kaplıcalarını, 2nci yüzyıldan bu yana tarihe tanıklık eden 2018 yılında UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne alınan Sarıkaya Roma Hamamı ya da diğer adıyla Kral Kızı Hamamı’nı,
Sorgun’un şifalı kaplıcalarını, Alişar Höyüğü’ nü, Kerkenes Harabelerini,
Şefaatli’nin meyve cenneti Karanlıkdere Vadisi’ ni, ayvalarını, üzümlerini, menengiçini...
Yenifakılı’nın Damlalı Kemikli Mağarası’ nı, Keçi Höyüğü tümülüsünü...
Yerköy’ün lezzeti meşhuuur kıymalı pidesini, tarihi Tuzla Köprüsü’nü, Büyüknefes Köyünde yer alan Tavium Antik Kenti’ni… 
Yozgat’ın parmak çöreğini, tandır ve testi kebaplarını, kavurgasını...
Türkiye’nin ilk milli parkı olan Çamlık Milli Parkı’nı...
Kirazlı Göleti’ ni, güzel manzarasıyla Çeşka Kalesi’ni, cehirlik lalesinin yuvası Gelin Kayası bölgesini…
Daha neleeeer nelerini…
Bu saydıklarımın bir kısmı yeni ama birçoğundan bi haber büyüdüm aslında ben de ve sonra sonra keşfettim. 
Üniversiteli çağlarımda herkes memleketinden bir şeyler getirirken ben “ya taşınabilir bir şeyimiz yok ki Yozgat’a geldiğinizde arabaşı yemeği yediririm size.” derdim. Güney bölgedeki illerden gelen arkadaşlar tarhanayı cips niyetine yerlerken bizde gayet tabi “kavurga” götürebilirdik ama o an için ulaşılabilir bir şey değildi ki benim için…
Ya da anlatabilirdim restorasyonları çoktan tamamlanmış olsaydı “bizim de tarihi kalıntılarımız var görülmeye değer” diye…
Elbette mevcut halleriyle de görülmeye, tanınmaya değerler …
Biz bilenlerine düşen görev bilmeyenlere duyurmak ve bu tanışmazlığa bir çözüm bulmak…
Ben ve tanıdığım birkaç Yozgat sevdalısı karınca misali kendimizce anlatmaya tanıtmaya çalışıyoruz ama taşıma suyla değirmen dönmez ki, bizler ne kadar duyurabiliriz, ancak etkisi büyük destekler ile mümkün bu “tanışma”. 
Yozgat tanıtım günleri yapılıyor ben de birçok keşfimi tanıtım günleri aracılığıyla yapmıştım ama yerinde görmenin etkisi, kalıcılığı, büyüsü bambaşka…
Şehrimizin ileri gelenlerine, yetkililerine, gönüllülerine Yozgat sevdalılarına açık çağrımdır…
Saygıdeğer büyüklerim 
Sayın Valim, kıymetli Vekillerimiz, Sayın Belediye Başkanım, Sayın Rektörüm, Kıymetli Kaymakamlarımız, pek değerli İlçe Belediye Başkanlarımız, Sayın Milli Eğitim İl Müdürüm, Sayın Kültür ve Turizm İl Müdürüm, Sayın Gençlik ve Spor İl Müdürüm, siyasi partilerin kıymetli temsilcileri, İl Genel ve Belediye Meclis Başkan ve Üyeleri ve il protokolümüzün değerli üyeleri;
Bu yeni eğitim öğretim dönemi her yaştan öğrenci için Yozgat’ı tanıma, keşfetme dönemi olsa…
Hem şehrimizin evlatlarına hem de başka şehirlerden eğitimlerini tamamlamak üzere Yozgat’ımıza gelen öğrencilere gönüllü rehberler ve öğretmenler aracılığıyla ilimizin nadide güzelliklerini tanıtacak, keşfettirecek kültür turları düzenlense…
O tarihi ve kültürel değerlerimizin bilinmezlikten boynu bükük kalmasa…
Gençlerimiz memleketimizi tam anlamıyla tüm değerleri ve güzellikleriyle tanısa…
Tanıdıkça sevse, aidiyet hissetse ve hayatları boyunca her yerde herkese güzel güzel anlatsa…
Sizce de güzel olmaz mı?