Aşı boyalı ahşap evler…
Sanatın hala sanat, sanatçının sanatçı olduğu dönemde,
Bir Barış abimiz vardı.
Bir de onun Sakız Hanım ile Mahur Bey’i…
Hani şu: “Çocukluğumun geçtiği o eski mahallede,
Aşı boyalı ahşap eski bir evde otururlardı,
Sakız Hanım'la, Mahur Bey.
Bembeyaz tenli, bembeyaz saçlıydı Sakız Hanım,
Zaten onun için "Sakız Hanım" derdik kendisine.
Pamuk gibi elleriyle kemençe çalardı.
Eşi Mahur Bey önce biraz nazlanır,
Sonra o da kanunuyla eşlik ederdi Sakız Hanım'a,
Beraber meşk ederlerdi.” diye başlayan…
İlk kez Barış Abi’den duydum aşı boyalı ahşap evleri.
Benim çocukluğumun geçtiği sokakta da,
Duvarını kale direği olarak kullandığımız,
Yarı ahşap bir konak vardı.
Çok çekti zavallı ve içindekiler haşarı çocukluğumuzdan.
Bizim de çocukluğumuzun en büyük günahı…
O büyük ekranların henüz icat edilmediği dönemde.
Ettiği küfürler organik son sokak bükücüleri, bizim…
Hayal meyal hatırlıyorum duvarların.
Demir pasını andıran bir renkte olduğunu.
İşin ilginç yanı o duvarların.
Neden demir pasını andıran renkte olduğunu anlamak epey zamanı almış.
Aşı boyası.
Estetik enstrümanların en eski üyelerinden.
Rengini içeriğindeki cevherden alan aşı boyası.
Uzunca yıllar caddelere, sokaklara,
Kumaşlara renk katmış.
Doğal olması ve yapısal özellikleri sayesinde sadece estetik amaçlı değil.
Aynı zamanda tedavi edici olarak ta kullanılmış.
Hatta bununla da kalınmamış, tinsel anlamlar bile yüklenilmiş.
Ne yapalım biliyor musunuz sizinle?
Yaşı genç olanlar, gözüne ilk kestirdiği yaşı ileri büyüklerine, yaşı ileri olanlar da kendine sorsun:
“Aşı boyası nedir?” diye.
O sırada Barış Abi’nin şarkısı olsun arka fonda hafif hafif.
Yaz akşamlarında,
Açılırdı perdeler,
Yorgun ellerinden,
Dökülürdü nameler…
Bakalım nasıl hikayeler çıkacak, canlanacak?
Ve eğer benimle paylaşmak isterseniz ilginç bulduklarınızı.
Bekliyor olacağım.
Kalın sağlıcakla.